Hayatını çözemediğimiz insanlar, sıradanlıktan kurtulmak için değişik arayışlara giren, bazen içinde kaybolan, bazen de dibe vuran insanlar… Çılgın gibi belirsiz bir yolculuğa çıkıp, benliğinden uzaklaşan; yepyeni, taze bir benliğe bürünen, sonra tekrar sıradanlaşan insanlar… Anı, ötesini, gerisini yaşayanlar…
Hayatın bir döngü olduğunu kabullenen insanlar, döngü cazip olmasa da denemekten vazgeçmezler. Toplum her şeyi sistematikleştirip, tek düze insan modeli yaratmak istese de insanın içindeki enerjiyi yok edemez. Özdeki enerjiyi yok etmek zordur, hatta imkânsızdır. Özdeki enerjinin önüne geçmek, onu yok etmek için kendimizle savaşırız. Oysaki öldürdüğümüz kişi benliğimizdir. Bizi biz yapan iyilik, kötülük, sıra dışılık… yok olur, sokaktaki her hangi bir karakter haline geliriz.
Üniversiteyi kazanan bir öğrencinin ailesinden ayrılıp, başka bir şehirde öğrenci yurtlarında kalması gibidir. Öğrenci yurtları toplumun tercih ettiği, uyumun ahengini sağlayan bilinçli düşünülmüş konaklama yerleridir. Belli kuralları vardır. Ortak yaşamayı öğrenmelisin, belli saatlerde uyumayı, kalkmayı, yemeyi, içmeyi hatta düşünmeyi. Oda arkadaşınla zevkleriniz, düşünceleriniz, yaşama dair kurallarınız uyuşmalı. Uyuşmalı ki üniversite bittiğinde tek tip insan modeli, toplumun huzur içinde uyumasını sağlasın.
Oysaki özdeki enerji yok olmaz. Enerjiyi bir süreliğine bastırmaya çalışırız, çalıştıkça patlak vermeye başlar. Huzur içinde uyuyan benliklerimiz, özgürlük ister, değişiklik ister, kargaşa ister…. Karşımıza toplumu alırız. Ve döngü tekrar başlar…
‘Siyah’